ANTAKYA MOBİLİTE VE ULAŞIM STRATEJİLERİ
Deprem öncesi pilot proje alanının yol ağı, tüm ana bulvarların Cumhuriyet Meydanı’nda birleştiği güçlü bir radyal yapıya sahipti. Bu nedenle, Cumhuriyet Meydanı, şehir merkezi içinde birçok seyahatin merkezi bir noktası olarak işlev gördü, aynı zamanda nehrin diğer tarafına uzanan daha geniş mesafe seyahatlerinde de merkezi bir nokta olarak kullanıldı.
Pilot proje alanı içinde, yol ağı zaten birkaç büyük tek yönlü caddeye göre düzenlenmişti. Önerilen dolaşım şeması, bu sistemi güçlendirmeyi amaçlamaktadır. Şehir merkezine giriş çıkış yapan bu döngüler aslında transit trafiği sınırlayacak ve çok daha yayalaştırılmış bir çevre oluşturulmasına önemli katkı sağlayacaktır.
Gelecekte, Cumhuriyet Meydanı ve çevresindeki alan yayalaştırılacak, Ata Köprüsü yaya dolaşımı için korunacak. Cumhuriyet Meydanı çevresi, birçok kamusal olanakla tamamen yayalaştırılmış bir çevre haline gelecek. Şehrin eski ve yeni bölümlerini birbirine bağlayan koridorlarla birlikte, şehrin “çıkış odası” olarak hareket edecek. Ata Köprüsü’nün kuzeyinde toplu taşıma ve yayalar için ek bir köprü inşa edilmesi de müdahalenin bir parçası olarak öngörülmektedir.
MIC-HUB tarafından hazırlanan hareketlilik stratejisi, Barselona, Paris, Milano, Londra ve Moskova gibi birçok şehirde şu anda uygulanan bir dizi temel prensibi bir araya getirmeyi amaçlamaktadır.
Önerilen hareketlilik çerçevesinin önemli bir bileşeni süper blokların oluşturulmasıdır. Süper blokların temel prensiplerinden biri, yol alanının büyük bir bölümünün (%94 civarı) yayalar, bisikletler ve yerel mahalleler/boş zaman aktiviteleri için ayrılmasıdır. Araçlar, öncelikle konutlara, toplu taşıma araçlarına, engellilere ve acil durum araçlarına erişim için izin verilir, ancak hızlarını 10 km/s’ye düşürmeleri ve “misafir” olarak kabul edilmeleri gerekmektedir.
Hareketlilik stratejisinin başka bir önemli yönü, gelecekte araç sahipliğinin artmasının beklendiği halde, araçların kısa mesafeli yolculuklar ve kentsel çevrenin daha yoğun bölgeleri içinde kullanımının, daha sürdürülebilir ulaşım modları lehine kısıtlanması gerektiğidir.
Antakya’da ve geniş bölgede günlük yaşam dokusunu trajik bir şekilde parçalayan deprem olayının ardından, daha dirençli bir kentsel hareketlilik sistemini planlamak için şimdi bir fırsat doğmaktadır. Bu, sadece trafik akışı kapasitesi ve hızına odaklanan bir sistem yerine, erişilebilirliği ve yaşam kalitesini (sosyal adalet, sağlık ve çevresel kalite ve ekonomik sürdürülebilirlik de dahil olmak üzere) maksimize etmeyi amaçlar.