PEYZAJ ÇALIŞMALARI

PEYZAJ ÇALIŞMALARI

PEYZAJ ÇALIŞMALARI

Tarihinde 7/24 yaşayan “ışığın şehri” olarak adlandırılmış ve defalarca yaşadığı yıkımlarda hep kendi küllerinden doğmuş altunî bir anka kuşudur Hatay. Böyle kozmopolit bir kenti böyle bir acının üzerine yeniden ayağa kaldırmak aslında herhangi bir kent parçasını tasarlamaktan farklıdır. Şüphesiz her tasarım insana dokunmayı hedefler, ancak burada yaratılacak kentsel mekânlar insanın yarasına, ruhuna, umuduna dokunmalıdır. Geçmiş ve geleceğin, doğal ve kültürelin, su ve karanın, yatay ve düşeyin birbirine temas ettiği kenarlarda yeni bir yaşam en çağcıl, en güvenli, en verimli haliyle boy vermelidir. Yenilenmiş küçük yaşam hücreleri birleşerek yaşayan büyük bir organizma olarak kenti var edecektir. İnsanların salt evlerinde değil, şehirde yaşadığı bir kenttir Hatay. Bu noktada her küçük yaşam hücresi kendi mikro-kimliğini ortaya koyarak kentsel mozaiğe katılırken, sonuçta oluşan büyük organizma bu birimlerin farklı ama uyumlu yapısı ile adeta çok sesli bir senfoni orkestrasının müziği gibi karakterize olmalıdır.

Antakya merkezde kentsel peyzaj tasarımı çalışmalarına yön veren işte bu paradigma olmuştur. Peyzaja dair söz söylemeden önce projenin yerel paydaşları ve kentlilerle görüşmeler yapılmış ve onların beklentileri, talepleri alınarak projeye yansıtılmaya çalışılmıştır. Master plan yönlendiriciliğinde yaya merkezli bir yaklaşım belirlenmiş, insanların içinden araçla geçip gittiği yerler değil; kaldığı, yaşadığı, canlı mekânlar yaratılması hedeflenmiştir.

Kentsel tasarım çalışmalarında “Asi nehrinin kentle uzlaşması” konsepti ile nehir ve havzasına özel bir önem atfedilmiştir. Asi nehri Antakya’nın varoluş nedenlerinden birisidir. Geçmişten cumhuriyetin ilk yıllarına kadar kent nehirle birlikte yaşamış, kent ile nehir ekolojik temelde uyum içerisinde birbirinden beslenerek yaşamlarını sürdürmüştür. 1950’lerden sonra kent maalesef Asi Nehri ve havzasını dikkate almaksızın hızlı bir şekilde büyümeye başlamış, bu süreçte kent nehri adeta dışlamış ve suya sırtını dönmüştür. Çalışma alanı kentin suyla uzlaşması/barışması bağlamında önemli bir işleve sahip olacaktır. Bu uzlaşma aynı zamanda Antakya’nın dirençli kent planlamasının ilk kıvılcımını oluşturacaktır. Bu bağlamda doğu-batı ekseninde Asi Nehri ile kamusal mekân bütünleşmesi güçlü bir argüman olarak ele alınmıştır. Asi Nehri’nin tarihi ve yeni kent merkezi başta olmak üzere arkeolojik alan ve kent çeperindeki diğer alanlarda kent halkı ve ziyaretçilerle iç içe, doğayla ve kentle uyumlu bir şekilde bütünleşmesi yönünde kararlar alınmıştır. Bu bütünleşme bazen suya inen merdivenler, bazen seyir terasları bazen de doğal peyzajla iç içe ancak doğaya saygılı bir şekilde gerçekleşmiştir.

Kentsel peyzaj tasarımı detaylandırılırken yapısal ve bitkisel peyzaj unsurları modern ama kentin kültürel ve tarihsel köklerine referans verecek şekilde seçilerek bir uyum içerisinde kullanılmıştır.

Proje genelinde bitkisel materyalin seçiminde ekolojik bütünlüğü gözeten iki temel kriter ekseninde seçimler yapılmıştır. Bunlardan birisi Hatay’ın doğal florasında bulunan türlere öncelik verilmesidir. Kentsel dokuyu çevreleyen doğal çeper, mevcut dere yatakları ile kent içerisine süzülmektedir. Bu doğal yapının kente taşıdığı türler kentsel alanlarda da kullanılarak doğal yapının kentin sokaklarında sürdürülmesi hedeflenmiştir. İkinci kriter ise, kentsel bellekte Antakya sokaklarında, havuşlarında yaşayan türlerin alana yeniden kazandırılmasıdır. Bu kapsamda anıt ağaçlar, yenilebilir türler avlu ve sokakların kimliklendirilmesinde önemli rol oynamıştır.

Kamusal alanlarda bitkisel doku yol ağaçlandırması ile süreklilik arz ederek, açık ve yeşil alanları sistemli biçimde birbirine bağlayan bir yeşil örgün oluşturacak şekilde tasarlanmıştır. Bazı sokaklar meyve ağaçları ile kimliklendirilirken; yerel talepler ve iklim koşulları gözetilerek yol ağaçlarının genel çerçevede yazın gölge verecek, kışın ise güneşi geçirecek yaprak döken türlerden seçilmesine özen gösterilmiştir. Yol güzergâhları üzerinde oluşan bu gölge alanlarda kentsel donatılarla oturma-dinlenme alanları oluşturulmuştur. Barışın ve yaşamın sembolü zeytin ağaçları, tıpkı birer heykel gibi kentsel simge niteliğinde görsel odaklar oluşturacak şekilde bitkisel tasarıma dahil edilmiştir. Çalışma alanı içindeki mevcut park ve yeşil alanların maksimum korunumu ve mümkün olan her noktada yeni bitkisel türlerle zenginleştirilerek hem dekoratif hem de ekolojik kazanım elde edilmesi hedeflenmiştir.

Ada içleri ve avlular bir anlamda insanların evlerinin pencersinde elini uzattığında dokunabildiği, insan temasının bununla karakterize olduğu mekânlardır. Bu noktalarda geleneksel havuşta bulunan asma, biberiye, nane, kekik, meyve ağaçları gibi yenilebilir türler yoğunluklu kullanılmıştır. Yine aynı tarihsel referansa saygıyla tabii zemine ulaşan avlu zeminlerinde büyük bir anıtsal ağaç konulmasına gayret edilmiştir.

Kentsel peyzaj alanlarında sert peyzaj kentin geleneksel sokaklarına gönderme yapan parçalı taş dokularına yer verecek şekilde tasarlanmıştır. Bu kapsamda yayalaştırılmış yollarda geleneksel yol ortası drenaj sistemine sadık kalınarak, servis amaçlı kullanılacak merkez hattında el kırımı taşlar kullanılmıştır. Bununla birlikte genel çeper ve kaldırımlarda yaya hareketini zorlaştırmayacak bazalt plak taşlar tercih edilmiştir.

Yapı adaları içerisindeyse, kentin geleneksel dokusunda yeri olan Ermeni Mozaiği (Paledyen Döşeme) unutulmamış, bunun yanı sıra mimari cephelerin renk paleti ile uyumlu çalışacak ve paledyen döşemenin parçalı yapısına referans veren mermer pirinçli kompoze taşlar, dezaktif beton uygulamaları önerilmiştir.

Kendi içinde özelleşen, kimlikli mekânlar yaratırken, bu mekânların kent bütününden kopmamasına özen gösterilmiştir. Yapısal ve bitkisel unsurların aynı büyük tasarımın parçaları olduğundan hareketle tüm peyzaj unsurları, mimariyi ve kenti de gözeten bütünlüklü bir yaklaşımla kompoze edilmiştir.